Ahmet Davutoğlu: “Sinan Ateş’in Eşinin İfadesini İddianemeye Koymazsanız Özgür Özel ile Verdiğiniz Yumuşama Resminin Ne Anlamı Kalır?”

(ANKARA)- Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, "Mazlumlarla yumuşayın katillerle değil. Bir iddianame çıkıyor. Bu iddianame hazırlanırken maktulün eşinden ifade alınıyor. Bir insanın bütün iç dünyasını bilen tek kişi eşidir. Eşi bir takım ifadelerde bulunuyor, muhtemelen Sinan Ateş'in kimseye söylemediği şeyleri söylüyor ama eşin ifadesi iddianamede yok. Şimdi Sayın Erdoğan, siz eğer maktul yakınları ile yumuşamak yerine katiller ve onun azmettiricileri ile yumuşarsanız Özgür Özel ile verdiğiniz resmin ne anlamı kalır" dedi.

Saadet- Gelecek Partisi ortak grup toplantısı bugün yapıldı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, grup toplantısına katılmadı. Karamollaoğlu'nun yerine konuşma yapan Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya şunları söyledi:

"7 Ekim'den bu yana tam 7 ay geçti. Maalesef 7 Ekim'den bu yana terör rejimi binlerce kardeşimizi çoluk çocuk, yaşlı demeden katletti. Aslında şöyle demek daha doğru olacak; İsrail masum insanların yanında tüm insanlığı ve insani değerleri de katletti. Bu saldırılarda 3 evladını ve torunlarını kaybeden Hamas lideri de Türkiye'mizde bulunuyordu, kendisine taziyede bulunduk hem de Filistin davasında yanlarında olduğumuzu belirttik. Dolayısıyla Hamas bizim için 7 Ekim'de başlayan bir direniş hareketi değil, o topraklardaki haklı mücadelenin bugünkü bayraktarlarından bir tanesidir. Hamas biziz, biz Hamas'ız."

Ticaret Bakanlığı tarafından İsrail ile ticaretin kesilmesine ilişkin Kaya, "Bu millete de Filistin'e de ihanet ediyorsunuz dedik ta ki 31 Mart seçim sonuçları ortaya çıkınca, başlarını sandığa vurunca, iki ellerinin arasına başlarını alıp düşünme fırsatı buldular. İlk etapta 54 ürün grubunda  ihracat kısıtlaması getirdiler. Bu geç de olsa atılmış adımı destekledik. 7 ayda 35 bin insan katledilirken aklınız neredeydi" dedi. Kaya, şöyle devam etti:

"GENÇLERİN HAKLARININ MÜLAKATLA ÇALINDIĞI TÜRKİYE GÜÇLÜ OLMAZ

"Türkiye'nin hem bulunduğu coğrafyada hem dünyada barış tesis edebilmesi için güçlü bir Türkiye olması lazım. Onun için 3 temel şiarımız vardı. Yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük bir Türkiye ve yaşanabilir bir dünya. Yeniden büyük bir Türkiye'nin yolu, yaşanabilir bir Türkiye'den geçiyor. Gençlerinizin mülakatla haklarının çalındığı bir Türkiye'den güçlü bir Türkiye olmaz. 10 bin lira emekli maaşına mahkum edilmiş milyonlarca insanınızın olduğu bir Türkiye'de elbette güçlü bir Türkiye çıkmaz. Türkiye'nin çok acil bir şekilde maddi ve manevi bir kalkınmaya ihtiyacı olduğunu ifade etmek istiyorum. Türkiye'nin şahsiyetli bir dış politika izlemesi halinde başta Türkiye olmak üzere Suriye'de, Irak'ta, İran'da, Libya'da, Mısır'da, Amerika'da insanların huzura, barışa kavuşacağını ifade ediyoruz.

"BU ŞARTLARDA YENİ ANAYASA KONUŞMANIN ZORLUĞUNUN FARKINDAYIZ"

Siyasi partilerle olan diyaloğa önem veriyoruz. Siyasi partilerin birbirinin hasmı değil, birbirinin hayırda yarışan rakipleri olduğuna inanan Saadet Partililer olarak hukuki çerçevede kurulmuş ve faaliyet gösteren bütün siyasi partilerle diyaloğa önem veriyoruz. Yine 31 Mart seçimlerinde gördüler ki kamplaştırarak, kutuplaştırarak, ayrıştırarak birkaç seçim kazanılabilir ama maalesef bu iyilik değil kötülük yapar. Ancak her zaman söylediğimiz gibi iktidarlar bizim gündemimizi ve meşruiyet alanımızı belirleyemez. İktidarın ihtiyacına göre sürekli güncellenen dostlar- düşmanlar kategorilerine göre asla siyaset yapmayacağız. Bu çerçevede siyasetin bir yeni gündemi de anayasa meselesi. Elbette bizler Türkiye'nin yeni bir anayasadan önce yeni bir siyasi iklime ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü yasaların başta iktidarlar olmak üzere herkes için bağlayıcı metinler olması gerektiğine inananlarla yeni anayasa konuşulabilir. Sizler temel hak ve hürriyetleri yok sayarken, insanların anayasal hakkı olan herhangi bir izne tabi olmadan toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yok sayarken ve siyasi partileri bayramlarda bile ziyaret edemeyecek bir siyasi iklimi oluşturmuşken elbette bu şartlarda yeni bir anayasa konuşmanın zorluğunun da farkındayız.

"EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞININ 30 BİNE TEKABÜL ETMESİ GEREKİYORDU"

Bir diğer husus emeklilerimiz. Ocak ayında 10 bin TL olarak açıklanan en düşük emekli maaşının artık her geçen gün açlık sınırının altına çekilmeye başlandığını gördük. AKP iş başına geldiği zaman bir emekli maaşı bir asgari ücretin 1.40'ı kadardı. Yani asgari ücretin 17 bin lira olduğunu varsaydığımızda en düşük emekli maaşının yaklaşık 30 bin liraya tekabül etmesi gerekiyordu. Bu ülkenin milyonlarca insanı şu an asgari ücretin neredeyse yarısı kadarına mahkum edildi. Bu saatten sonra ifade edeceğimiz şudur ki; Meclis'teki her platformda emeklilerimizin hakkını savunduğumuz gibi bundan sonra da başta emeklilerimiz olmak üzere bütün vatandaşlarımızla birlikte kitlesel eylemlerle, basın açıklamalarıyla emeklilerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha ortaya koymuş olacağız."

"BIRAKIN HORTUMLAMAYI ARTIK HER YER YOLSUZLUK"

Gelecek Partisi Genel Başanı Ahmet Davutoğlu ise şu konulara değindi:

"Siyasetin yeni bir çerçeveye oturması gereken günlerden geçiyoruz. 1 Nisan sabahında uyandığımızda herkes kendi muhasebesini yaptı ama en büyük muhasebeyi de iktidarın yapması beklenirdi. Gerçekten bir muhasebe yapıldı mı bilmiyoruz ama bir söz bizi umutlandırdı; sayın Erdoğan çıktı ve dedi ki, 'siyasi yumuşama devri başladı'. İktidarın yaklaşık 8 yıldır acımasızca sürdürdüğü kutuplaştırma hatta kafirleştirme söylemleri terk mi ediliyor? 2002'de yola çıktığınızda stratejik hedefiniz neydi ve bugün Türkiye bu stratejik hedefin neresinde? Hep beraber diyorduk ki 28 Şubat zulmünün getirdiği yasakları kaldıracağız. Ama bu yasak sadece başörtü yasağı değildi. Yasakların basın ve düşünce özgürlüğü üzerinde Demokles'in kılıcı gibi bir baskı devam ediyorsa yasaklar kalktı diyebilir miyiz? İnsanlar düşünce ifade etmekten korkuyorlarsa, kapalı kapılar ardında bile konuşurken telefonlarını dışarıda bırakıyorlarsa yasaklar kalkmış olabilir mi? Ne diyorduk; hortumlamalar, yolsuzluklar bitecek diyorduk peki bugün ne durumda yolsuzluklar? Artık bırakın hortumlama, her yer yolsuzluk.

"SİYASİ YUMUŞAMA İSTENİYORSA CAN ATALAY KARARINI UYGULAYIN"

Gerçekten siyasi yumuşama isteniyorsa anayasa önümüzde. Gerçek bir sivil ve kapsamlı anayasayı tartışmaya açtılar. Anayasa'nın ilk 4 maddesi değişmez. '5. değişmeyen madde de 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir' demesinler. Çünkü o bir maddeden ibaret değil, onlarca madde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle ilgili. Sen onu dediğin anda anayasa tartışmasının özü kalmıyor. Anayasaya makyaj yapmalım. Getirin anayasanın her şeyini tartışalım. Ama gündem değiştirmek, oyalamak için anayasa değişikliği getirirseniz önce şunu sorarız biz; peki şu elinizdeki anayasaya uyuyor musunuz? Mesele yoksulluğu örtmek, emeklilerin feryadını örtmek için anayasayı kullanmaksa bu oyuna gelmeyiz. İktidara buradan sesleniyorum; eğer gerçekten yumuşamaysa Can Atalay'la ilgili kararı derhal uygulayın. Can Atalay'la fikren uyuşmadığımız bir çok konu vardır ama anlaştığımız bir şey var Can Atalay milli iradenin hür seçimiyle bu Meclis'e gelmiştir.

"AYŞE ATEŞ'İN İFADESİ NASIL İDDİANAMEDE YER ALMIYOR?"

Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş ile telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini ifade eden Davutoğlu, "Mazlumlarla yumuşayın katillerle değil. Bir iddianame çıkıyor. Bu iddianame hazırlanırken maktulün eşinden ifade alınıyor. Bir insanın bütün iç dünyasını bilen tek kişi eşidir. Eşi bir takım ifadelerde bulunuyor, muhtemelen Sinan Ateş'in kimseye söylemediği şeyleri söylüyor ama eşin ifadesi iddianamede yok. Şimdi sayın Erdoğan, siz eğer maktul yakınları ile yumuşamak yerine katiller ve onun azmettiricileri ile yumuşarsanız Özgür Özel ile verdiğiniz resmin ne anlamı kalır? Eşkıya Başkent'e inmiş, başkent sokağında genç bir akademisyeni katletmiş ve iktidar o eşkıya ile yumuşama içinde ama maktulun eşinin ifadesini iddianameye sokmuyor.

"TEMEL BEYE KAMPANYA YÜRÜTTÜLER ŞİMDİ ÖZGÜR ÖZEL'İN ELİNİ SIKIYORLAR"

Eğer bir yumuşama olacaksa basın ve düşünce özgürlüğüne yönelik bütün davalar düşürülsün. Düşünce ise suç değildir densin. Basına açıklamada bulunulsun; bize en sert şekilde eleştirebilirsiniz denilsin. Yaşı ileri ve hasta tutuklular konusunda da bir siyasi yumuşama sergileyin ve bırakın. Eğer çok ağır şartlarda hasta ise ailesinin yanında vefat etsin. Yaşı 90'a gelmiş bir 28 Şubatçıyı hapishanelerde ölüme terk edeceksiniz o yıllarda sivil teorisyenliğini yapanlar Beştepe'de memur sıfatına sokacaksınız işte bu adaletsizliktir. TRT başta olmak üzere medya üzerindeki ambargoları kaldırın. Siz Sayın Özgür Özel'le televizyon ekranlarında da buluşun. Ne sakıncası var? Eğer toplumsal bir yumuşama bekliyorsanız 15 Temmuz darbesine karışan herkesi cezalandırın ama 15 Temmuz darbecisinin en baş sorumlusunun ağabeyini Hollanda'ya büyükelçi yapıp Anadolu'da parası olmadığı için sizin törenlerle açtığınız okullara çocuklarını gönderen aileleri yedi göbek cezalandırmayı bırakın."

Temel Karamollaoğlu'nun CHP ile ittifak sürecinde özellikle AKP tarafından linç kampanyasına uğradığı belirten Davutoğlu, "Temel Bey kınayanın kınamasından kaçmadı. Temel Bey, 'Bizler camilerden kovulduk, ağır hakaretler işittik' dedi. Şimdi Erdoğan ve o gün iktidar sahibi olanlar Karamollaoğlu'na bu muamelenin yapılması için kampanya yürüttüler. Şimdi CHP liderinin elini sıkıyor. Yani Temel Bey'in 6 yıl önce yaptığını şimdi yapıyor ama biz o eli sıkanlara şu an hiçbir şey söylemeyeceğiz, takdir edeceğiz" dedi.